SÜNEN EBU DAVUD

Bablar    Konular    Numaralar  

EŞRİBE BAHSİ

<< 3713 >>

NUMARALI HADİS-İ ŞERİF:

 

حَدَّثَنَا مَخْلَدُ بْنُ خَالِدٍ حَدَّثَنَا أَبُو مُعَاوِيَةَ عَنْ الْأَعْمَشِ عَنْ أَبِي عُمَرَ يَحْيَى الْبَهْرَانِيِّ عَنْ ابْنِ عَبَّاسٍ قَالَ كَانَ يُنْبَذُ لِلنَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ الزَّبِيبُ فَيَشْرَبُهُ الْيَوْمَ وَالْغَدَ وَبَعْدَ الْغَدِ إِلَى مَسَاءِ الثَّالِثَةِ ثُمَّ يَأْمُرُ بِهِ فَيُسْقَى الْخَدَمُ أَوْ يُهَرَاقُ قَالَ أَبُو دَاوُد مَعْنَى يُسْقَى الْخَدَمُ يُبَادَرُ بِه الْفَسَادَ قَالَ أَبُو دَاوُد أَبُو عُمَرَ يَحْيَى بْنُ عُبَيْدٍ الْبَهْرَانِيُّ

 

İbn Abbas (r.a)'dan rivayet olunmuştur; dedi ki:

 

Nebi (s.a.v.) için kuru üzüm (ıslatılarak) şıra yapılırdı. (Peygamber Efendimiz) bu şırayı o gün, ertesi gün ve daha ertesi gün üçüncü (gün)ün akşamına kadar içerdi. (Üç gün geçtikten) sonra onu(n getirilmesini) emrederdi. (Getirilince bakardı, eğer bozulmamışsa) hizmetçilere içirirdi. Yahutta (bozulmuş olduğu için yere) dökerdi.

 

Ebû Dâvûd dedi ki: “Hizmetçilere içirirdi" sözünün manasına gelince), bu hususta ilk akla gelen şey (şırada meydana gelen) bozulmadır. (Yani bozulmamışsa onlara içirirdi, bozulmuşsa içirmezdi dökerdi.)

 

Yine Ebû Dâvûd dedi ki: (Hadisin senedinde bulunan) Ebû Ömer, Yahya b. Ubeyd el-Behrânî'dir.

 

 

İzah:

Müslim, eşribe; Nesâî, eşribe; İbn Mâce, eşribe

 

Azlâ: Tulumun alt tarafında bulunan ve tulumun içindekini içmeye yarayan deliktir. Bir başka ifadeyle tulumun alt tara­fında bulunan ağzıdır.

 

Gudve: Sabah namazından sona güneş doğuncaya kadar olan vakittir.

 

Aşiyye: Zevalden sonra güneş batıncaya kadar devam eden süredir.

 

Gadâ: Sabah kahvaltısı, aşâ ise akşam yemeği demektir.

 

3710 numaralı hadis-i şerifte Hz. Nebi'e, "Ey Allah'ın Rasûlü, sen bizim kim olduğumuzu... bilmektesin" diye söze başlayıp da Hz. Pey­gamber'e ellerinde bulunan üzümleri ne yapmalarını tavsiye etmesini so­ran kimse Yemenli olan ve sonradan Hımyer'e yerleştiği için Hımyerî (Hım-yerli) diye anılan Fîruz ed-Deylemî'dir. Fîruz, kendi kabilesiyle birlikte müs-lüman olunca kabilesi bazı dinî müşkillerini Hz. Nebi'e sormak için bir heyet göndermişti. Bu heyetin içinde Fîruz da bulunmuştur.[Ahmed b. Hanbel, IV, 232.] Hz. Pey­gamber onlara ellerinde bulunan üzümleri kuruttuktan sonra onları sabah­ları ince deriden yapılmış tulumlarda ıslatarak şıra yapıp akşamlan içmele­rini, ya da akşamları ıslatarak şıra yapıp sabahları içmelerini fakat bu şıra­ları asla büyük küplere koymamalarını tavsiye etmiştir. Çünkü deriden ya­pılmış tulumlarda bulunan şıralar zamanla bozuldukları takdirde sirkeye dö­nüştüğü halde büyük küplerde bulunan şıralar bozulunca doğrudan doğru­ya şarap olurlar. Şarap ise müslümanların hiçbir işine yaramaz.

 

3711 ve 3712 numaralı hadis-i şeriflerde ise Hz. Nebi'in sabahle­yin kurulmuş olan bir şırayı akşamleyin, akşam yemeğinde içtiğini, akşam­leyin kurulmuş olan bir şırayı da sabahleyin içtiğini, artanı ya başka birisi­nin içmesi için başka bir kaba boşalttığım, ya da yere döktüğünü ifade\et-mektedirler.

 

Sabah kurulan bir şıranın akşama kadar, akşam kurulan bir şıranın da sabaha kadar bekletilmesinin sebebi, tabiidir ki ıslatılmış olan kuru hurma­nın veya kuru üzümün şırasının iyice çıkması içindir.

 

Fahr-i Kâinat Efendimiz'in sabah kurulan bir şırayı akşam içtikten sonra veya akşamleyin kurulan bir şırayı sabah içtikten sonra kalanını içecek biri­sini bulamayınca onu yere dökmesi, daha fazla kalması halinde bozulacağı­nı bildiğindedir. Çünkü sıcak yaz günlerinde bir günden fazla kalan bir şıra bozulup şarap haline gelebilir.

 

Fakat serin kış günlerinde şıra daha fazla kalabileceğinden Hz. Peygam­ber onu kış günlerinde üç gün içmiştir.

 

3713 numaralı hadis-i şerifte anlatılan da budur. Böyle serin gecelerde Hz. Nebi bir şırayı üç gün içmeye devam ederdi. Üç gün sonra bakar­dı, eğer bozulmuşsa kimseye içirmez, dökerdi; bozulmamışsa hizmetçilerine içirirdi. Üç gün geçtiği halde bozulmamış bir şıranın içilmesini caiz görmek­le beraber kendi tabiatı bundan hoşlanmadığı için kendisi içemezdi. Fakat içebilen kimselerin içmelerinde bir sakınca görmezdi.